27/06/2010

Tasarımcının Altın Rehberi



Çöplüğe dönen masaüstünü temizlerken karşıma bu yazı çıktı. Nerden çıktı, benim mi Saygın'ın mı emin olamadım, kaynak gösteremediğim için kimse kusra bakmasın ama sahibi yazısını tanırsa benimle irtibat kursun, belirteyim. Moda tasarımcısı olmak isteyen genç arkadaşlar, tasarımcı birinin elinden dersler; buyrun...

*Kafamın basmadığı yerlere soru işareti koydum. Basanlar bana açıklasın lütfen.


"Moda sektöründe çalışan tanınmış bir ismin yazı dizsi kendisine şahsım adına teşekkür ediyorum ( İsminin verilmesini istemedi )

1 ) Kompleksiz olmalısınız.

2) Yerine göre kapris ve hava yapmalısınız havanın fazlası gaz yapar rahatsızlık verir!

3) Dünya markalarını hafta hafta takip etmelisiniz ve o markaların kurucularının biyografilerini okumalı bu yerlere nasıl gelmişler iyice analiz etmelisiniz.

4) İş hayatını evinize götürmemelisiniz.

5 ) Duygusal ve psikolojik olarak kendinizi rahatsız hissediyorsanız, o gün ne çizim ne de model üzerinde değişiklik yapmalısınız.

6 ) Herkesin takip ettiği modacıları ve moda dergilerinin dışında bilinmeyen gizli cevherleri araştırıp takip etmelisiniz.

7 ) 30 yaşından sonra para hayali kurmalısınız.

8 ) İşe erken gidip işten geç çıkmalısınız.

9 ) Kendi seviyenizden düşük insanlarla muhattaplık derecesini iyi seçmeli ve onlara fazla vakit ayırmamalısınız. (?)

10) Gözünüzle görmediğiniz, kulağınızla duymadığınız hiçbir şeye itimat etmemeli; dedikodusu yapılan şahsın kendisiyle görüşüp durumu anlattıktan sonra yorumu siz yapmalısınız . En çok dedikodunun ve iftiranın döndüğü sektör TEKSTİL’DİR. (?) (Sinemaydı hani? Pipi Disko)

11) Her işin hizmet bedeli vardır. Bir iş yaparken veya yaptırırken hizmet bedeli ne kadar veya "bu işin ücreti bu kadardır" denmeden, karşı taraftan önce siz sorun (Beleşci olmayın)(Beleşe çalışmayın demek istiyor sanırım, Pipi Disko)

12 ) Kumaşa bakarken çalışmayacağınız kumaşla ilgilenmeyin, numunesini istemeyin.

13 ) Gay tasarımcıları beğenmemezlik yapmayın ve onlardan birşeyler kapmaya çalışın. Şu anda Avrupa ve Türkiye içinde olsun yüzde 65 oranda modayı belirleyenler arasında ön plandalar. (Çok pragmatist bi yaklaşım dostum, gaylari olduğu gibi kabul edin. Pipi Disko)

14 ) Hayalperest olmayın! (?)

15) "Ben büyük firmada çalışmak istemiyorum, küçük firmaya girip o firmayı büyütmek istiyorum" gibi türk flimi senaryoları kurup da vakit geçirmeyin. Kendi adınızı büyütmekle uğraşın.

16) Bir zaman çalıştığınız firma battıysa, siz de o dönem orda tasarımcılık yaptıysanız, o firmanın adını pek kullanmayın. Bir zamanlar o firma marka dahi olsa...


17) Konuşurken çok sallamayın. Herkes herkesin ne olduğunu biliyor piyasada. Sadece ticari çıkarları olduğu için karşınızdaki sizi bozmayabilir. Bu durumu iyi ayırt edin, sonra arkanızdan güldürmeyin insanları.

18) Firma sahiplerine sadık olun. Sonuçta onlar olmasa sizin çalışacak yeriniz yok. Firma sahibini seversiniz sevmezsiniz kalitesi düşüktür, işten anlamazdır ama her ay 4000 tl ve üstü maaşı almasını bilirsiniz ve sizin yaptığınız tasarımlarla kaç kişinin ekmek yediğini unutmamalısınız. Kapıdaki görevliden kesimhanede çalışan çırak sizin tasarımlarınız satarsa oradalar bunu unutmayın!! firmayı zarar da ettiren sizsiniz para da kazandıran sizsiniz!! (Eyvallah ama tasarımcı da o firma sahibine 4 bin karşılığında milyonlar kazandırıyor. Patron baba, ekmeğini yediğin kapıya sıçma feodal kafasından çıkmak gerek artık. Durduk yere de sıçmamak tabii. Patron mu tasarımcıdan çıkar tasarımcı mı patrondan sorunsalı. Pipi Disko)

19) 2 avrupa ülkesine gidip havaya girmeyin ( GTD ) Genetiği Değiştirilmiş Tasarımcılar gibi Avrupalı olmayın birden; 2 yılda bir patronunuz sizi oraya gönderiyor, sonra Türkiye'ye geldiğinizde Türk olduğunuzu unutuyorsunuz. BİRDEN AVRUPADA TASARIMCILIK YAPIYORMUŞSUNUZ GİBİ VEYA BEN BURAYA YAKIŞMIYORUM GİBİ LAFLAR DUYUYORUZ BAZILARINDAN. Böyle yapmayın. Kimseye de kendinizi güldürmeyin. SEN TÜRKSÜN!! SİZLER YERİNİZİN AVRUPA OLDUĞUNU SANIYORSUNUZ AMA YANILIYORSUNUZ ( SÖZÜM MECLİSTEN DIŞARI )(İnsan kendi yaşamının heykeltraşıdır demiş geçen hafta aramızdan ayrılan İlhan Selçuk. Dolayısıyla yerinin neresi olduğunu kişi kendi belirler. Pipi Disko)

20 ) Modelin dikim aşamasında yetkilinin dikip getirmesini beklemeyin. Dikime kadar ara sıra yanına gidin, modeli kontrol edin. Akıllı olan içindeki inceliği anlar.

21) İngilizceyi düzgün konuşmadan sadece stilist olursunuz ama İngilizceyi tam konuşursanız fahion designer adayı olursunuz. (? Stil de Almanca kökenli, ne dersek Türk tasarımcı oluyoruz? P.D)

22) Yerine getiremiyeceğiniz sözleri vermeyin.


23) Bu dünyanın öbür dünyası olduğunu da hiçbir zaman unutmayın. (?) (Anladım anladım da...P.D)

http://www.tasarimkitabi.com/

Bu işlerde öncülük yaptığı ve bu portalı kurup bir çok kişiye iş bulma imkanı sağladı için http://www.tasarimkitabi.com/
teşekkürlerimi sunuyorum.

Kim olduğumu söylemiyorum ama hepiniz tanıyorsunuz. Sadece baş harfimi yazıp sizlere saygılarımı iletiyorum..

B……….
Fashion designer"
(Anladık ki bu tasarımcı arkadaş İngilizceyi sular seller gibi yutmuş ve fashion designer olmuş, tebrikler:) )

25/06/2010

Silkelen Vogue



Vogue Türkiye'nin son iki sayıdaki kapak sıradanlığında katkısı olanlara Kore Vogue'un bu iç sayfa prodüksiyonuna bir göz atmalarını tavsiye ederim. Kim bilir kapak nasıldır değil mi? Elbette ki, çıkarken ne kadar heyecanlı olsak da bir Love ya da Dazed cesaretinde olamayacağını biliyorduk ama işi Hey Girl sıradanlığına da dönüştürmenin bir alemi yok. Koskoca Vogue'sun, heyecanlandır bi, bi şey yap.

23/06/2010

Hüssein'im Tokyo'da



Kendi kendimize milli gurur ilan ettiğimiz ama koleksiyonlarında kullandığı Türk kahvesi ve tavla dışında burayla çok da ilgisi olmayan evladımız Hüseyin Çağlayan'ın "From Fashion and Back" sergisinin Japonya'da Modern Sanatlar Galerisi'ndeki son günü olduğunu öğrendim. Bugün.

Sevgili Japon takipçilerim sakın ola ki kaçırmayın, gece mece dinlemeyin gidin bol bol fotoğraf çekin. Elbisesi bııızzzzzttt diye şapkasında toplanıp kukusu görünen modelleri görünce sakın şaşırmayın, utanmayın, o tuhaf "aaanngh" sesini çıkarmayın. ben bu sergiyi bizzat kendi gözlerimle gördüm, ayaklarımla dolaştım, gurur duydum. Evet, hatta o gün ilk defa Londra'da "lan Türk'üm ha ben, bak bu da Türk hehe" diye sergiyi gezen ingilizlere omuz attım. Bi an İngiliz yerine turist yazasım geldi, kendime geldim.

* Bunlar da, kendi objektifimden enstanteneler efendim. kıskanmayın, çok sefil günlerdi, dışarda sergilerde gezer, evde köyden gelen bulgurumuzu yerdik. valla bak inan ki..




10/06/2010

dersimiz westwood

Bugünki dersimiz İngiliz modasının punk çocuğu Vivienne Westwood. Sex Pistols gibi bir isimle yan yana anılan, podyumların sadece kokoş güzellere ait olmadığını deklere eden, "kendin ol, koy modanın götüne" mottosuyla yola çıkan westwood, benim için önemli. siz de sevin, sayın. İşte kariyer denen canavarın dişlileri...



1970'de partneri Malcolm McLaren'la birlikte Chelsea Kings Road'da Let It Rock isimli ilk tükkanını açtı. O zamanlar rock henüz portakalda çekirdekti. 72'de adı Too Fast to Live, Too Young To Die olarak değiştirilen dükkanın müdavimleri Britanyalı siyahlar ve varoş rockçılarıydı. Bir metro, hoooop Chelsea'desiniz. Heralde durum tam olarak buydu, zira Chelsea'de varoş çocuklarının ne işi olur.




74'de Vivien New York Dolls grubunu giydirdi. bu tasarımlarla kirli müziğin kirli modacısı olarak nam salmaya başladı. ve 1976. çok heyecanlı. Sex Pistols'ın ilk çıktığı, punk hareketinin doğduğu bir yıl. Tahmin edin, westwood'la ne alakası var? Sex Pistols ilk konserine Kings Road'un efsaneleşmeye başlayan dükkanından aldığı kıyafetlerle sahneye çıkıyor ve kader westwood'a ağlarını örmeye başlıyor. Bu şu demek: fermuarlar, zincirler, bandanalar, porno sloganlar Sex Pistols'un olduğu kadar Vivien'in de eseri.



80'lere gelindiğinde dükkanın adı World's End olarak değiştiriliyor. Asimetrik tişörtlerle seksenler çıkışını yakalayan modacı, 90'lara gelindiğinde Christian Dior'dan etkileniyor ve çizgisi varoş punk modasından varlıklı ailelerin punkçı çocuklarına göre değişiyor. Punk baki kalıyor.



41 doğumlu vivien'in modaya katkısı nedir 1 cümleyle anlat hele diyenlere punk gibi underground bir akımı modada ana akım haline getirdi, derim. Kaldıki değme koministlere taş çıkartan bir aktivist olduğunu da eklerim. "I AM NOT A TERRORIST" baskılı tişörtleri, nükleer silahlara ve iklim değişikliklerine karşı tutumu sıradan bir modacının boyunu aşıyor. 2007'de "Kimseye benim kıyafetlerimi alın demek istemiyorum. Sadece buna ayıracak paranız varsa alın. Yine de çok almayın" diyecek kadar da şaşkın aktivist.

01/06/2010

Londra’dan vintage geldi!



Cihangir’in en sevimli sokağında şirin mi şirin bir vintage butik açıldı: Matchbox. İçeri girin, havayı soluyun, sonra karıştırmaya başlayın. New York, Londra ve Paris’ten toplanan ürünleri günlük kıyafetlerinizle tamamlayın ve kampüsün en havalısı siz olun! İki sevimli kız kardeş Saba ve Verda Küseyrioğlu’ndan Matchbox’ın hikayesini dinleyin.

Röportaj: Evren Müberra Ünal

Öncelikle sizi biraz tanıyalım mı? Matchbox’tan önce neler vardı hayatınızda?
Saba: Hayatımda her zaman bir şekilde moda vardı. Modaya olan merakım, evde annemin kıyafetleriyle kendime styling yaparak başladı. Okul hayatı boyunca hep aklımın bir kösesinde modayla ilgili bir şeyler yapmak vardı. Nitekim Bilgi Üniversitesi’nde İşletme eğitimi aldıktan sonra Londra’ya Istituto Marangoni’de Fashion Brand Management master’ı yapmaya gittim ve sonrası geldi.
Verda: Benim Matchbox’tan önce hayatım uzun bir süre reklam sektöründe geçti. Grey İstanbul ve Leo Burnett’te çalıştım. Sonra “yeter” dedim ve Saba’yla birlikte soluğu Matchbox’ta aldım.

İki kız kardeş Matchbox’ı açmaya nasıl karar verdiniz?
Saba: Londra’daki okulum, en güzel vintage butiklerin olduğu Bricklane’deydi. Aklımın bir köşesinde hep açmak istediğim butik için parçalar toplamaya başladım. Farklı bir şey yapmak her zaman riskli ve kabul görülmesi zor olmuştur. Henüz vintage Türkiye’de yeni yeni bir akım haline gelirken, biz bu ruhu o kadar sevdik ki başkalarıyla da paylaşmak istedik ve sevdireceğimize inandık.
Verda: Hep hayalimizde sevimli bir sokakta ufak bir butik açma fikri vardı. Tam da buna uygun bir yer bulduk.
Saba: Tabii önce Londra’nın altını üstüne getirdim ve birçok özel parçayla döndüm. Bir yandan da Paris ve Amerika’dan parçalar geldi. Vintage ruhunu yansıtmak için dekora elimizden geldiği kadar özen gösterdik. Matchbox’a girdiğinizde kendinizi nostaljik bir oturma odasında hissediyorsunuz.




Eskiden beri dönem dönem vintage kıyafetlere ilgi artıyor. Sanırım yine öyle bir dönemdeyiz. İnsanların eskiye olan merakının nedeni nedir sizce?
Saba: İnsanlar tek düzelikten sıkılmış durumdalar. Biraz da teknolojinin etkisiyle mekanikleşmiş yaşantıdan uzaklaşmak istiyorlar. Hiçbir yerde başkalarının bulamayacağı vintage kıyafetlerle kendilerini özel ve farklı hissederken, geçmişin nostaljik ruhuyla kendilerini daha iyi hissediyorlar.
Verda: İnsanın yapısından kaynaklanan eskiye duyulan özlem de bizi gerek kıyafet, gerek obje, hatta film olsun eski olan birçok şeye çekiyor.

Butikte özellikle hangi dönemlerden ürünler var?

Verda: Daha çok 60, 70 ve 80’lere ait ürünler bulunuyor. Ama daha eski dönemlere ait özellikle çanta ve şapka gibi farklı dönem kıyafetleri de bulabilirsiniz.

Elinizde hiç hikayesini bildiğiniz bir ürün var mı?
Saba: Anneannemizin nişanında taktığı kadife lacivert fiyonklu şapka bizim için en değerli.

Yurt dışından gelen vintage kıyafetler dışında hangi markalardan hangi ürünleri bulabiliriz?
Saba: Vintage kıyafetlerde marka olarak özellikle Genny ve Escada’nın takımlarına; Moschino, Versace ceketlere, Ungaro elbiselere ve birçok eski marka çantaya yer veriyoruz. Bu markaların koleksiyon parçaları dışında nostaljik görünümüyle Timex80 saatler, RVS- Rare Vintage Sunglasses gözlükler ve eski romantik dönemleri yansıtmasıyla Deniz Mercan’ın DM Coll iç çamaşırı koleksiyonu butiğimizde yer alan diğer ürünler.

Sizin butikte en sevdiğiniz ürün hangisi? Evlat ayırt edilmez biliyorum ama bir tane favori istiyorum.

Verda: Pembe Ungaro gece elbisesi. Onu çok seviyorum.
Saba: Offf en zor soru galiba. Ama illa da seçmek zorundaysam, Camden Lock Market’te bir butikten aldığım mavi üzeri puantiyeli 1960’ların parti elbisesi.

Siz gündelik hayatınızda vintage’i diğer kıyafetlerinizle nasıl kombinliyorsunuz?
Saba: Benim zaten giyinirken en rahatsız olduğum şey fazla uyum. Bu yüzden de vintage bir parçayı modern bir kıyafetle kombinlenlemekten zevk alıyorum. Genellikle vintage ceket ve gölekleri modern t-shirtlerle kombinlemeyi seviyorum. Vintage’in gücünü hissetmek için kocaman bir elbise giymenize gerek yok bence. Takacağınız ufacık bir broş bile o ruhu hissettikçe sizi çok özel kılacaktır. Yeter ki hissedin!
Verda: Ben özellikle vintage ayakkabı meraklısıyım. Hippi ruhunu çok sevdiğim için özellikle bu tarz elbiseleri günlük hayatımda diğer kıyafetlerimle kullanabiliyorum. Büyük vintage gözlükleri de çok sık kullanıyorum.

Üniversite öğrencilerinin size ilgisi nasıl? En çok hangi üniversitelerden ziyaretçiniz oldu?
Saba: En çok Bilgi ve Yeditepe üniversitelerinden ziyaretçilerimiz oluyor. Üniversite örgencileri bu akımı önde götürenler arasında. Kendi tarzını yaratma bakımından da herkese taş çıkarıyorlar. Matchbox da yeni açılmış olmasına rağmen kısa süre birçok üniversitelinin uğrak noktası olmaya başladı bile.









Saba - Verda Küseyrioğlu


matchboxvintage.blogspot.com

Kılıç Ali Paşa Mah. Matara Sok. No 14
Cihangir / İstanbul

*Bu röportaj Hürriyet Gazetesi Kampüs ekinde yayınlanmıştır.

İlk fotoğraf benden. Diğerleri:

Photograph by Can Sever
Hair&Make Up-Merve C. Demir
Model-Birce Irem Ilaçan

Photograph by Gökay Çatak
http://www.gokaycatak.com
Hair&Make-Up - Samet Kilci
Model-Dilay Kemer